11 Ağustos 2015 Salı

Aç değilim ama...

Açlık hissetmiyorsunuz, ama içinizde yükselen bir güç sizi sürekli yemeye sürüklüyor. Bu engellenemeyen yeme tutkunuza ilişkin bazı gerçekleri görmeye ne dersiniz?

Özellikle kadınlar genellikle beden numaraları 36-38 vicarında korumak ve sağlıklı kalmak için kendilerini koltrıl etmeye çalışırlar buna bir çeşit otokontrol diyebiliriz. İnsanın boğazına hükmetmesi kadar zor bir şey de yok.

Siz haftasonu fırına ekmek almaya giderken sabahları aerobik yapan ya da düzenli tenis oynayan, koşu yapan kadınları içten içe kıskanıyor olabilirsiniz. Haklısınızda. Ancak bir gün o kadınlardan biriyle bir barbekü partisinde karşılaşırsınız ve hayretler içinde kalırsınız. Formunu korumak için kendini adete "parçalayan" o kontrolllü kadın gitmiş yerine kendini cips, kuruyemiş ve o yağlı hamburgerlere adamış bir kadın gelmiştir. sürekli yemektedir. İçinizden derince bir "ohhh" çekersiniz ve o kıskançlığınız, hayata dair küskünlüğünüz o yedikçe bir anda yok olur.


                                           


İpin Ucu Kaçtı mı...

Ev kadınları ve çalışan kadınlar arasında, yemek konusunda çok farklılıklar var. Malum, ev kadını sürekli evde (genellikle mutfata) vakit geçirdiğinde sürekli bir şeyler atıştırabilir. Buna karşılık öğle yemeğini düşük kalorili bir mönüyle sınırlamaya çalışan iş kadınının, çekmesinde gizlediği koca bir kutu çikolatayı da unuttuğumuzu sanmayın. Hele bir de bu ciddi iş kadını sıkıntılı bir gün geçiriyorsa...

Hepimiz sağlıklı yaşamak ve form tutmak için bilinçli olarak çabalıyoruz. Ama yine de yaşadığımız türlü baskılar yüzünden ölçüyü kaçırabiliyoruz. Çünkü içimizde geliştirdiğimiz kontrol mekanizmaları, hiçbir uyarı yapmadan kendi kendilerine tatil ilan ediveriyorlar. Sonuş ne mi oluyor? Oburluk dönemine sımsıcak bir "Merhaba" diyorsunuz!

Önceden mutfak dolabından hiç bulundurmadığınız yiyecekleri artık "solu kesici"  bulmaya başlıyorsunuz. Açlık olsun yada olmasın, fark etmiyor; patlamış mısır (ekstra-large utuda ve tam yağlı) dondurma (koca bir kutu) ve sıcak çikolata her durumda cazibesini korumakta.

Ölçüsüz, yani aşırı yemekle, yemekten ve sonfra sohbetinden zevk almak aynı şey değil. Yemek konusunda sınır tanımamak, ciddi bir davranış bozukluğu olarak da nitelendiriliyor. Bu davranışta buluna nbir kişiyi gözlemlediğinizde 2 türlü görüşünüz oluyor; Ya o insanın günlerdir aç kaldığını düşünüyorsunuz ya da önündeki her şeyi, sanki başkasına kaptırmamak için yiyip bitirdiğini. Aslında öyle zamanlar oluyor ki bu hataya hepimiz düşüyoruz. Bazen üzüntüden, bazen sinirden, bazense sadece sıkıntıdan... Doğru, değil mi? Pek çoğumuz, özellikle kadınlar,  belli üzüntüler ve sıkıntılar yaşadığında ne bulsalar yiyorlar. Üstelik tadını almadan...






Yoldan Çıkmayın!!!

Klinik psikoloji uzmanlarına göre, 2 tiip yemek yeme biçimi var; Bilinçli ve bilinçsiz yemek. Bilinçsiz yemeği şöyle tanımlamak mümkün:
Buzdolabındaki hereyden avuc avuc almak ya da bisküvi kavanozuna elinizi sokup bütün bisküvileri  bir anda çıkarmaya çalışmak. Bu tip yemekte amaç, karın doyurmakveya yararlı gıda almak değil. Yani normal olarak, aç olduğumuzda sağlıklı seçimler yapmaya ve seçimlerimizin besin değerinin olmasına dikkat ederiz. Ancak bilinçsiz yemekte bu söz konusu değil. Öyle ki yerken karşımızdakinin neler anlattığından bile bihaber oluruz. Kimileri de bilinçli beslenirken, spor yaparken ve sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemişken zaman zaman "yoldan çıkabilir." Örneğin, böyle yaşan bir kişi süpermarkette alışveriş yaparken her zaman zaafı olduğu yağlı peynir çeşitlerinin buldunduğu reyonu görünce kendinden geçebilir.

Dostlarla Oburluk yapmak


Hiçbir etken otokontrolümüzü arkadaşlarımız kadar kolay yıkamaz. Düğünler, aile barbeküleri, piknikler, altın günleri gib etkinlikler yasaklarımızı deler. Sonuçta bu tip arkadaş ortamlarında ikinci bir kalori deposu sandviçe tenezzül edecek kadar "yiyecek fanatiği" oluveririz. Uzmanların tespitlerine göre de, çok yeme dürtüsü samimi ortamlarda daga fazla baş göstermekte. Kısacası bir tür "arkadaş hainliği" söz konusu

Sosyal topluluklarda aşırı yemeyi perçinleyen bir faktör daha var; Bu, ortamdaki yiyeceklerin önemini veya görünümünü yükselten herhangi bir şey olabilir. Örneğin, bir "gürme" gecesinde tabii ki kendinizi bir gurme olma sevdasına kaptırabilirsiniz. ya da uluslararası mutfak örneklerinin hakim olduğu açık bir büfe varsa önünüzde... Kim tutar artık sizi! Dışarıda yenen akşam yemekleri... Uzmanlara göre, bir restoranda grup halinde yemek yendiğinde masadan bir kişi bile tatlı ısmarlasa, hemen hemen herkes onu takip ediyor. Yani arkadaş arkadaşın kanına giriyor diyebiliriz. Partiler de başka türlü sorun yaratıyor aşırı yemek konusunda bazıları katıldığı partidekonuşacak fazla kişi bulamadığında yemeğe yöneliyor, evlerindeki buzdolapları genellikle sağlıklı  besinlerle dolu olduğu halde.

EVet bir tezalık var bu işte. Çünkü stres, sıkıntı, üzüntü, mutsuzluk ve tabi ki yalnızlık, aşırı yemeye davetiye çıkarıyor. Buradan çıkan sonuç şu; uzun süren partilerin sonuna kadar kalmak yanlış! Çünkü bu tip organizasyonlarda tabaklar en az 2-3 kere dolup boşalıyor. Öyle ya, en az 6-7 saat sürüyor bu partiler. Ve sabaha kadar "dans, dans, dans" demek yerine, genellikle başka 3 kelime süslüyor geceyi: yemek, yemek, yemek...

Yemeden önce 15 dakika!



İşte yine beyninizde sadece o iki hece yankılanmaya başladı: "yemek, ye-mek.." Aslında gerçekten aç da değilsiniz. Hem daha 1 saat önce o koca sandviçi midenize indirmemiş miydiniz? Öyleyse şimdi 15 dakika ara verin ve kendinize "hadi, bunu yapabilirsiniz!) ve beyninizdeki yankıların geçmesini bekleyin.

Geçmeyecek gibiyse, birkaç tuzlu bisküvinin üzerine çedar peynir koyun. Bu, kesinlikle açlık duygunuzun önünü kesecektir. Böylece büfeye, yemek masasına veya buzdolabına aç kurtlar gibi bakan gözleriniz, kazandığınız zaferle parlamaya başlayacak. Zaten en güzeli herhangi bir ortama  girdiğinizde, yemeğin bulunduğu uzak bir poziyona yerleşmek... Acı ve zor olsa da...


Velhasıl kelam...


                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder